6. Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi, yurt içinden ve yurt dışından katılan şehir tarihi yazarları, tarihçiler, akademisyenler ve bilim adamlarının katılımlarıyla Elazığ’da yapıldı.
Türkiye Yazarlar Birliği Elazığ Şubesinin organizesinde, Elazığ Valiliği, Elazığ Belediyesi, Fırat Üniversitesi Rektörlüğü, Elazığ İzzetpaşa Vakfı ve Türkiye Yazarlar Birliği Genel Merkezinin katkılarıyla gerçekleştirilen 6. Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi 21-22-23 Ekim 2022 tarihlerinde gerçekleştirildi.
Ahmet Tevfik Ozan Fuar ve Kongre Merkezinde yapılan kongrenin açılışına Elazığ Valisi Dr. Ömer Toraman, Elazığ Belediye Başkanı Şahin Şerifoğulları, Fırat Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bilal Üstündağ, Türkiye Yazarlar Birliği Kurucu ve Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan, Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan, İzzetpaşa Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Necip İlhan ve çok sayıda davetli katıldı.
Kongrenin açılışında bir konuşma yapan Vali Dr. Ömer Toraman: “Kadim bir şehir Harput ve onun mirasçısı Elazığ’dayız dolayısıyla geçmişte bağı kuvvetli bir şehirde yaşıyoruz. Bu sempozyuma ev sahipliği yapmaktan da büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Fikir ilk ortaya atıldığında kıymetli Belediye Başkanımızda gerekli desteği verdiler. Türk Yazarlar Birliği’ne ve onun Elazığ Şubesine emeklerinden, gayretlerinden dolayı teşekkür ediyorum. Belediyemize, Belediye Başkanımıza bir tarihçi kimliğiyle de bu sahiplenmesinden dolayı da teşekkür ediyorum, Üniversitemize de teşekkür ediyoruz hem yönetim olarak Rektörlük hem de akademisyenlik olarak sağlamış oldukları katkılardan ötürü müteşekkiriz” dedi.
Elazığ Belediye Başkanı Şahin Şerifoğulları da yaptığı konuşmada “Şehirler bizim için yaşam alanımız olduğu kadar kültür ve medeniyetimizin de temsilcileridirler, o nedenledir ki şehirlerin inşası ihyasından bağımsız değildir. Bizler de bir yandan tarihsel süreçte kazandığımız kültür ve medeniyeti koruyup yaşatmanın bir yandan da insanımızın ihtiyaçlarını karşılayacak yatırımlarla şehrimizi inşa etmenin gayreti içerisindeyiz. Özellikle yaşadığımız çağda modernitenin sonucu olarak ne yazık ki öz kültürümüzden uzaklaşırken yaşamlarımız dört duvar arasına sıkışmıştır. Birlikte yaşama kültürünün en güzel örneğinin yaşandığı yüz yıllar boyu güçlü bir medeniyetin hüküm sürdüğü bu topraklarda medeniyetimizden aldığımız feyz ile şehrimizin ruhunu yüceltmek mümkün olacaktır. Birbirinden kıymetli akademisyen ve yazarlarımızın katılımıyla düzenlenen adeta bir bilgi şöleni niteliğindeki milletler arası şehir tarihi yazarları kongremizin bu şehrimiz adına çok kıymetli olduğunu ifade etmek istiyorum” ifadelerinde bulundu.
Fırat Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bilal Üstündağ da üniversite olarak 6. Milletler arası şehir tarihi yazarları kongresinin paydaşı olmaktan dolayı memnun olduklarını söyledi.
Doğan: Medeniyet “Medine’de, Yani Şehirde Teşekkül Eder”
Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan, “Şehirden konuşan medeniyetten konuşur, kültürden konuşur. İnsandan konuşur, dünyadan konuşur, kâinattan konuşur. Bütün insanlık maceramızı bu tılsımlı kelime ile ifade edebiliriz. İnsanoğlu şehirler kurdu ve dünyayı böylece şekillendirdi. Şehirle “medeniyet” kelimesi arasında bir yakınlık, bir müşabehet, bir iç içelik var. Farsça “şehir” yerine Arapça “Medine’yi koyarsak bu yakınlık için şahit, delil, ispat aramaya gerek kalmaz. Medeniyet “Medine’de yani şehirde teşekkül eder. Bir kelime daha var: kent. Ne şehirin yerini tutar, ne de Medine’nin. Üstelik iddia edildiği gibi Türkçe de değildir. Soğdca’dır; Farsça üzerinden dilimize geçmiştir. Yakın zamana kadar Türkiye Türkçesinde ve halen Azerbaycan lehçesinde köy karşılığı olarak kullanılır. Köylü-kentli denilince “köylü-şehirli” denilmiş olmaz. Dilde eski ve yeni kullanılan iki eş anlamlı kelime art arda getirilmiş olur. Tıpkı yazık-günah gibi. “Han yorganı, kend içre meseldir, mitil olmaz!” (Şehriyar)
Türkçe açısından asla gerçek bir izahı olmayan, sadece Uygurları çağrıştırdığı söylenen uydurma “uygarlık” kelimesinin, şehir-medeniyet ilişkisini kavramamızı imkânsız kıldığını belirtmeden geçemeyeceğim.
Medeniyetler şehirlerde teşekkül etti, medeniyetler şehirlerle anıldı. Tarih boyunca medeniyet merkezi olan şehirlerden her birinin adı anıldığında, tarihin, insanlık maceramızın muhtelif safhaları hatırlanmış olur.
Her bir kelime, her bir isim tarihin derinliklerinden bugüne nice remizler taşır. Nice efsaneler, nice hakikatler anlatır. Yaşananların, yaşanmakta olanların zihnimizdeki aksi insan olarak varlığımızın en yüksekten en alçağa gel-gitleridir.
Her medeniyet merkezi şehir, geçmişten geleceğe akan bir nehirdir, yani değişen sürekliliktir. Bu akış bize dünya var oldukça hiçbir şeyin durağan olamayacağını anlatır. İnsanoğlu bu akış içinde olup biteni anlamağa ve bu dünyada varoluşunu anlamlandırmağa çalışır.
Ankaralı Hacı Bayram Veli şair sıfatıyla tanınmaz ama Türkçenin en yakıcı birkaç şiirini söylemiştir. O dilimizin sırlarla dolu bir şehir şiirinin de sahibidir, kendisi şair olmadığı halde şiiri gerçekten büyüktür. Bu esrar dolu şiiri okumak, bir zihin tazelemesi yapmak demektir:
Çalabım bir şâr yaratmış/ İki cihan âresinde
Bakıcak didar görünür/Ol şârın kenaresinde
Nâgehan ol şâra vardum/Ol şârı yapılur gördüm
Ben dahi bile yapıldum/Taş ü toprak âresinde
Ol şârdan oklar atılur/Gelür ciğere batılur
Ârifler sözü satılur/Ol şârın bazaresinde
Şagirdleri taş yonarlar/Yonup üstâda sunarlar
Çalabun ismin anarlar/Ol taşun her pâresinde
Bu sözü ârifler anlar/Cahiller bilmeyup tanlar
Hacı Bayram kendi banlar/Ol şarın menâresinde
Derler ki, iki cihan arasında yaratılan şehir “kalb”dir. Cisim ve ruh ise iki cihan. Kâbe kalbin sureti olduğuna göre ve iki cihan arasında, yani doğu ve batı arasında bulunduğuna göre, kastedilen Kâbe de olabilir…
Hacı Bayram Veli bilinen manada “şair” değildir dedik. Söyledikleri mecazdan öte, remizler, mazmunlar ve sırlar ihtiva eder. Tasavvuf ehlinin diliyle, “coşkun bir deniz ve tılsımlanmış sırdır o.”
Belediyeler sosyal ve kültürel belediyeciliğin kıymetini şimdiden idrak etmeliler. Şehirlerimiz büyük ölçüde fizikî büyümenin sınırına ulaştılar, hatta bazıları bu sınırları çiğneyerek büyüdü. Türkiye’nin nüfus artış hızının duraklaması, muhtemelen geleceğin şehirlerinin daha fazla kalabalık olmasını gerektirmeyecek. Belediyeler, her defasında şehre katılan yeni nüfus için alt ve üst yapıyı değiştirmek zorunda kalmayacak. İşte asıl nitelikli belediyecilik o zaman başlayacak. Belediyeler sosyal ve kültürel belediyeciliğin kıymetini şimdiden idrak ederlerse bu yakın geleceği daha başarılı yönetebilecekler.
Şehirlerin dönüşümü, geleceğin Türkiye’sini belirleyecek. İnsana yatırım, sadece onun karnını doyurmak, temiz ve bakımlı şehirlerde yaşatmakla sınırlı tutulamaz. Onun zihnini, manevî dünyasını dikkate alan uygulamalar, sağlıklı kültürel dönüşüm ve şehir kimliğinin sürekliliğini sağlama yönünde faaliyetler için daha fazla düşünmenin ve harekete geçmenin zamanıdır.
“Şehir”, tarihimizin kazandırdığı kelimelerden. Onu çok ve severek kullandık, “a”yı biraz uzatarak “şâr” dediğimiz de oldu. Yunus gibi “Kastım budur şara varam, feryad ü figan koparam” dedik. Fakat 19. yüzyılda latince “civilisation” kelimesine karşılık bulmamız gerektiğinde, Arapça “Medine” kelimesini esas aldık, “medeniyet” kelimesini icat ettik. O yüzden “medenî”, “şehirli”den öte bir anlam taşıdı.”
Son yüzyılda çok az yeni şehir kurduk. Ama bütün eski şehirlerimizi yeniledik. “Yenileme”nin ne demek olduğunu herhangi bir tarihî şehrimizi gözlerimizin önüne getirerek kolaylıkla anlayabiliriz: En büyük yenilik, en fazla yıkımla sağlanabilmiştir!
İktisadî olarak gelişen şehirler daha fazla tahrip oldu. Tahribat, ekonomik gelişmeyi taşıyan muhafazakâr, sağ belediyeler tarafından daha fazla yapıldı. Şehirlerimizin imar hamleleri ile tahrip edilmeyen veya korumaya alınan kesimleri yıkılmaya terk edildi. Az zamanda onlardan kurtulacağız, fakat kurtulduktan sonra bu topraklarda yüzyıllar boyu nasıl bir hayat yaşadığımızı anlatacak maddi delillerimiz de kalmayacak.
Muhafazakâr belediyelerin bu hâli fazla önemsemediklerinden şüphe etmiyoruz. Tarihi bir şekilde ortadan kaldırınca, tarihten kurtulmayacağımızdan da şüphemiz yok. Eğer biraz şüphemiz var idi ise şehirlerimizde ortaya çıkan yeni “tarihî” eserlere bakmamız yeter!”
İzzetpaşa Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Necip İlhan, 1974 yılında kurulan vakfın bugüne kadar hizmet üretmek için fakir, fukaranın yanında yer aldığını hayır hasenat yaparak kimsesizleri koruduğunu ve yaptığı çalışmalarla şehirde bir farkındalık oluşturduğunu belirtti.
TYB Elazığ Şube Başkanı Nazım Payam da konuşmasında kongreye destek veren tüm kurum ve kuruluşlara teşekkür ederek, “6. Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresine mekânı ekledik. Tarihi roman yazarları der ki; tarihi romanda canlandırılan dönem ile malzeme arasındaki uyumun gereklidir. Tarihi roman yazmanın en talihsiz yeri roman boyunca dönem ait manzarayı, giysileri, kullanılan eşyayı mekân içi ayrıntıları gözden kaçırmaktır zira romancının okuruyla güven tesisi gözden kaçılmayanlara bağlıdır” dedi
Kongre açılış konuşmalarının ardından, oturum başkanlığını Prof. Dr. Orhan Kılıç’ın yaptığı “Şehir Tarihi Yazımı Üzerine Yeni Yaklaşımlar” konulu sunumlarla devam etti. Sunumlarda Prof. Dr. İlhan Şahin “Osmanlı Şehirleri ve Şehirleşmenin Temel Özellikleri” Prof. Dr. Mehmet Ali Ünal ise “Osmanlı Şehir Tarihi Çalışmalarında İhmal Edilen Bir Unsur: Askeriler” konularında bilgi verdi.
6. Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları kongresi iki gün boyunca sunulan bildiri ve yapılan değerlendirmelerle sürdü.
Yurt içinden ve yurt dışından kongreye katılan bilim adamları, akademisyenler, tarih araştırmacıları ve şehir tarihi konusunda çalışmaları bulunan araştırmacıların büyük ilgi gösterdikleri programda; şehir tarihi yazımı, şehir tarihi çalışmaları, mekân ve basın, mekân ve edebiyat, mekân ve gelenek, mimari, mekân, eğitim tarihi ve şehirleşme konu başlıklarında bildiriler sunuldu.